GÖZCÜ - Sayın BUKAN, Zaza dili ve kültürünün gelişimi konusunda uzun yıllardır aktif bir şekilde mücadele vermektedir. Kendisi aynı zamanda ZAZA TV’nin de kurucusudur.
Murat BUKAN röportajında Zazaca’nın asla Kürtçenin bir lehçesi olmadığını, kendine has müstakil bir dil olduğunu savunmakta olup, bu gerçeğin belgelerle tescillendiğini beyan etmektedir. Her şeyden önce Zazaca’nın ayrı bir dil grubuna ait olduğunu ve kökeninin M.Ö 522 yılına dayandığını belirten BUKAN bu hususta önemli konuların altını çizdi. Güzel Türkiyemiz’de her türlü etnik kökenin adaletli ve huzurluca yaşamalarını savundu.
Kendisine verdiği kıymetli bilgilerden ötürü teşekkür ederim.
Murat BUKAN ile röportajımız sizlerle…
1)Kıymetli Hocam merhabalar. Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
-Türkiye'de Zaza kimliği, dili ve kültürel hakları konusunda uzun yıllardır aktif mücadele vermekteyiz. Zaza Dernekler Federasyonu’nun (ZAZA FED) kurucu genel başkanı olarak Zaza halkının temsili, kültürel hakları ve kamuoyundaki görünürlüğü için çok sayıda projeye öncülük ediyoruz.
Toplumsal dayanışma, kültürel hakların korunması ve Zaza dilinin yaşatılması yönünde yürüttüğümüz çalışmaların yanı sıra ZAZA TV’nin kuruculuğunu üstlenmiş bulunmaktayız. Bu platform aracılığıyla Zazaca’nın medya alanında varlık göstermesini ve Zaza kimliğinin görünür kılınmasını sağlamaya çalışıyoruz.
Sivil toplum faaliyetlerinin yanı sıra birçok ulusal ve uluslararası panele katılıp, Zaza halkının kimliğinin inkâr edilmesine karşı bilimsel ve hukuki zeminlerde mücadele ettik.
Halen Zaza Dernekler Federasyonu Genel Başkanlığı görevini sürdürmekte olup; kültürel, dilsel ve kimliksel alandaki mücadeleme kararlılıkla devam etmekteyim.
2013 yılından bu yana başta Bingöl olmak üzere Türkiye’nin birçok yerinde festivaller düzenlemekteyiz.
“ZAZALARIN KÖKENİ M.Ö 522 YILINA DAYANMAKTADIR. ZAZALARIN KADİM TARİHİ EN ESKİ YAZITLARLA BELGELENMİŞTİR.”
2)Zazaların tarihsel kökenini bize anlatabilir misiniz?
-Zazaca dili İrani Kuzey Dil Grubuna aittir. “Zazana” ve “Ninna Zaza” Yazıtları Pers Kralı I. Darius (M.Ö. 522–486) tarafından yaptırılmış olup Eski Farsça, Elamca ve Akadca (Babilce) dillerinde yazılmış üç dilli bir kitabe niteliğindedir. Darius’un Babil’de ortaya çıkan ayaklanmaları bastırma sürecinden söz edilir. Burada özellikle dikkat çekici olan kısım ZÂZÂNA adlı şehrin adının açıkça geçmesidir.
Metinde anlatıldığı üzere:
Ayaklanmacı Nidintu-Bêl, kendisini Nebukadnezar olarak ilan edip Babil’de isyan çıkarmıştır.
Darius, Babil’e doğru yürüyüşe geçerken Fırat Nehri kıyısındaki ZÂZÂNA adlı şehirde isyancılarla savaşmıştır.
Ahura Mazda’nın yardımıyla savaşı kazanmış, Nidintu-Bêl’in ordusunu bozguna uğratmıştır.
Düşman askerleri suya kaçmış, Fırat’ın sularında boğulmuştur.
Bu olayın tarihi, yazıtta Anâmaka ayının ikinci günü olarak belirtilir ki bu da M.Ö. 18 Aralık 522’ye denk gelmektedir.
Bu kayıt, Zazaların kadim tarihindeki en eski yazılı belgelere işaret etmesi bakımından son derece önemlidir. Çünkü “ZÂZÂNA” adı, doğrudan Bisitun Yazıtı gibi tarihsel bir belgede anılmakta ve Fırat havzasında Zaza halkının coğrafi varlığına dair açık bir referans sunmaktadır.
Bu aslında KÜRTÇÜLERİN tüm palavralarına cevaptır... M. Ö 522 yılında yazılmış ve ZAZA ismi ve halkının tarihsel geçmişine en iyi cevaptır.
Ayrıca Ninni Zaza Heykeli şu anda Şam Ulusal Müzesinde korunmaktadır.
“ZAZACA KÜRTÇENİN BİR LEHÇESİ DEĞİL, MÜSTAKİL BİR DİLDİR.”
3)UNESCO’nun Dünya Tehlikeli Diller Atlasında Zazaca’nın “Güvensiz” kategorisinde yer almasının sebebini ve bu husustaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?
-Zazaca Müstakil Bir Dildir: Kimliğimizin, Dilimizin ve Demokratik Geleceğimizin Tanınması İçin Çağrı;
Eşitlik Temelli Demokratik Bir Açılım Gerekli…
Türkiye, birçok etnik kimliğin, dilin, inancın ve kültürün bir arada yaşadığı tarihsel olarak zengin ve çok katmanlı bir coğrafyadır.
Zazalar da bu halklar içinde, binlerce yıllık geçmişi, kendine has dili, kültürü ve kimliğiyle bu coğrafyanın kadim bir parçasıdır. Ancak son yıllarda özellikle Zaza halkının kimliği ve dili sistematik olarak görmezden gelinmekte, hatta bazı siyasi süreçlerin gölgesinde asimile edilmeye çalışılmaktadır.
2014 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde oluşturulan “Çözüm Süreci Komisyonu” çerçevesinde, Zazaca'nın Kürtçenin bir lehçesi olduğu yönünde siyasi içerikli bir söylem geliştirildi. Bu yaklaşım, herhangi bir akademik çalışma yapılmadan, Zaza halkının görüşü alınmadan, sadece Kürt milliyetçisi siyasi çevrelerin baskısıyla şekillendi. Oysa bu karar, sadece dil bilimsel olarak değil, sosyolojik, tarihsel ve etik açıdan da büyük bir yanlışlıktır.
Zaza Federasyonu olarak, Zaza halkının meşru haklarını savunmak, Zazaca'nın bilimsel statüsünü ortaya koymak ve Türkiye’de gerçekten demokratik bir gelecek inşa etmek için, tek yönlü etnik açılımlar yerine kapsayıcı bir demokrasi açılımını savunmak amacıyla ülkemiz Kamuoyunu bilgilendirmek için mücadele etmektedir.
Zazaca: Kürtçenin Lehçesi Değil, Müstakil Bir Dildir
Dil bilimi, duygulardan değil, somut yapısal, fonolojik, morfolojik ve tarihsel gerçekliklerden hareket eder. Zazaca, Hint-Avrupa dil ailesine bağlı Kuzeybatı İranî diller hazar dil grubuna aittir.
Hazar dil grubundaki Talişca, Mazandaraca, Gilekçe gibi diller ile akraba dildir.
Kürtçenin (Kurmancca, Soranca, vs.) de aynı dil ailesinde yer alması, bu iki dilin aynı olduğu anlamına gelmez. Kaldı ki bu dil grubunda 60'a yakın dil vardır. Zazalar kürtçeyi, Kürtler dêZazacayı asla anlamazlar. Tıpkı İngilizce ile Almancanın aynı aileden gelmesine rağmen ayrı diller olması gibi, Zazaca da Kürtçeyle aynı dil grubunda ama ayrı bir dildir.
Bu durum sadece ülkemizde ki akademisyenlerce değil, dünyanın önde gelen dilbilimcilerince de açıkça ortaya konulmuştur:
ToshikiKojima (Japonya): Zazaca, fonetik, söz dizimi ve kelime kökenleri açısından Kürtçeden tamamen farklı, kendi iç gelişimini tamamlamış bağımsız bir dildir.
Geoffrey Haig (Almanya): Zazaca'nın Kürtçeyle aynı dil olduğu iddiası politik gerekçelere dayanmakta, bilimsel temelden uzaktır.
Ludwig Paul (Almanya): Zazaca, Kürtçeye komşu bir İranî dildir ama kendi tarihinde özgün bir seyir izlemiştir.
UNESCO: Zazaca'yı “kesinlikle tehlike altındaki diller” arasında göstermektedir.
Almanya, İsveç, Norveç gibi ülkeler, resmi raporlarında Zazaca’yı Kürtçeden ayrı, müstakil bir dil olarak sınıflandırmaktadır.
Ayrıca, Zazalar kendisini Kürt değil, Zaza olarak tanımlamakta; dilini Kürtçenin bir lehçesi olarak değil, kendi başına bir dil olarak görmektedir. (politik ve ideolojik sebepler ile küçük bir kesim kendini kürt görmekte) Bu toplumsal gerçeklik, hiçbir siyasal ajanda ile bastırılamaz.
2014 Meclis Kararı: Bilim Dışı ve Dayatmacı Bir Karardır
2014 yılında TBMM’de kurulan “Çözüm Komisyonu”, sözde Kürt sorununa çözüm getirme hedefiyle birçok tartışmalı adım attı. Ancak bu süreçte ne Zaza halkının temsilcilerine danışıldı ne de dilbilimsel bir araştırma yürütüldü. Zazaca'nın, hiçbir bilimsel rapora dayanmadan, sadece bazı siyasi çevrelerin “Zazalar da Kürttür” propagandasına dayanarak Kürtçenin lehçesi ilan edilmesi, halkın iradesine açık bir saygısızlıktır.
Bu karar:
Doğu Güneydoğu Anadolu bölgesini asimile edilip Kürtleştirme hızlandırılmış, Zaza kimliğini görünmezleştirmiş, Zazaca’nın kamusal varlığını zayıflatmış, eğitim ve medya alanında Zazaca’yı ikinci plana itmiştir.
Açıkça belirtmek gerekir ki bu karar, bir asimilasyon politikasıdır. Tıpkı geçmişte Türkçe dışındaki dillerin yok sayıldığı gibi, bugün de bazı kimlikler, diğer bir etnik kimliğin içinde eritilmek istenmektedir.
Demokratikleşme Etnik Tekçilikle Değil, Eşit Tanınmayla Olur.
Türkiye’de etnik kimliklere dair açılımlar yapılacaksa, bu açılımlar sadece bir grup üzerinden yürütülmemelidir. “Kürt Açılımı” adı altında yürütülen süreç, tek etnik kimliğe odaklanırken, aynı coğrafyada yaşayan Zazalar, Süryaniler, Araplar, Keldaniler, Êzidîler gibi topluluklar yok sayılmıştır. Bu yaklaşım toplumsal barışı değil, gerilimi derinleştirmiştir.
Çözüm süreci demokratikleşmeyi amaçlıyorsa:
Eşit yurttaşlık temelinde tüm halklar tanınmalıdır.
Her dil, inanç ve kültür için kamusal destek sağlanmalıdır.
Tüm dillere pozitif ayrımcılık ilkesiyle yaklaşılmalı, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan diller (Zazaca, Lazca, Çerkesce vb.) korunmalıdır.
“ZAZA HALKININ DİLİ, KİMLİĞİ VE GELECEĞİ, BAŞKALARININ SİYASAL AJANDALARINA MALZEME EDİLEMEZ.”
4)Benim de çok saçma gördüğüm “Zazaca Kürtçenin Bir Lehçesidir” tezi hakkında neler söyleyeceksiniz?
-Son 60 yıldır Kürtçü milliyetçi çevreler, Zaza halkını asimile etmek ve kendi siyasal projelerine entegre etmek amacıyla sürekli değişen tezlerle kamuoyunu yanıltmaktadır. Bu çevrelerin söylemleri, tıpkı bir bukalemun gibi, şartlara göre renk ve biçim değiştirmiştir. Amaç her zaman aynıdır: Zaza kimliğini, dilini ve tarihini Kürt kimliği içinde eritmek.
İlk dönemlerde Zazaca'nın Kürtçenin bir lehçesi olduğu iddia edilmiş, halkımıza "siz zaten Kürtsünüz, diliniz de Kürtçenin bir şivesi" denilmiştir. Ancak bu tez, başta Vladimir Minorsky, D. N. MacKenzie, Ludwig Paul, LeCoq, Joe Blau gibi önde gelen dilbilimcilerin çalışmalarıyla bilimsel olarak çürütülmüştür. Zazaca, İranî diller ailesi içinde Kürtçeden ayrı, bağımsız ve tarihsel kökleri olan müstakil bir dildir. Bu gerçek, akademik düzeyde artık tartışma konusu bile değildir.
Bu gerçeğin Zaza halkı nezdinde karşılık bulmaya başlamasıyla birlikte bu kez yeni bir kavram icat edilmiştir: "Kürdî Diller". Bu uydurma kavramsallaştırmayla “Zazaca bir dildir ama Kürdî dil ailesindendir” denilerek, Zaza dili etnik ve siyasal anlamda yeniden Kürt kimliği içine monte edilmeye çalışılmaktadır. Oysa bu kavramın dilbilimsel sınıflandırmalarda yeri yoktur. “Kürdî Diller” ifadesi, tamamen siyasi bir kurgudur ve bilimsel gerçeklerle hiçbir ilişkisi yoktur.
Bununla da yetinmeyen Kürtçü milliyetçi çevreler, bu kez “bir halkı halk yapan sadece dili değildir, Zazalar dilleri farklı olsa da Kürt ulusunun bir parçasıdır” gibi kimlik mühendisliği girişimlerine yönelmiştir. Böylece Zazaların dili kabul edilse bile, etnik kimliği yine gasp edilmek istenmektedir.
Bu manipülasyonlar, Zaza halkı üzerinde kurulan psikolojik ve kültürel mahalle baskısıyla desteklenmektedir. Bazı Zaza kökenli şahsiyetler öne çıkarılarak popülerleştirilmekte, bu kişiler üzerinden Zaza halkı yönlendirilmeye çalışılmaktadır. Bu yöntem geçmişte de uygulanmış, bugün de aynı kalıplarla sürdürülmektedir.
Bu süreçte yaratılan sahte kavramlarla Zaza halkı yanıltılmakta, dili ve kimliği sinsice dönüştürülmektedir. Ne yazık ki bu tezlere inanmaya hazır, kimliğinden koparılmış bir kitle oluşturulmuştur.
Oysa gerçekte:
Zazaca müstakil bir dildir.
Zaza halkı ayrı bir etnik topluluktur.
“Kürdî Diller” gibi bilim dışı kavramlar Zaza halkını eritmeye yönelik siyasi projelerdir.
Zaza halkının dili, kimliği ve geleceği, başkalarının siyasal ajandalarına malzeme edilemez. Her halk gibi Zazalar da kendi kaderini tayin etme hakkına sahiptir.
5)Siz Zazacanın gelişimi adına herhangi bir adım başlatmak için Devlet Yetkilileriyle görüşmeler yapıyor musunuz? Veyahut bu hususta herhangi bir yol kat edebildiniz mi?
-ZAZACA’ya Yönelik Taleplerimiz Açıktır:
- TBMM, 2014’teki yanlış kararından derhal dönmelidir.
- Zazaca’nın bağımsız bir dil olarak tanındığı yasal ve anayasal düzenlemeler yapılmalıdır.
- Zazaca'nın eğitim başta olmak üzere tüm alanlarda pozitif ayrıcalık tanınması için gerekli tüm adımlar atılmalıdır.
- Zazaca TV, radyo, dijital içerik ve basın organları devlet destekli kurulmalıdır.
- Zaza kimliğine dair kültürel varlıklar (tarih, müzik, inanç vb.) korunmalı ve desteklenmelidir.
- TRT bünyesinde Zazaca yayın yapan TV Kanalı kurulmalı ( TRT Kurdi'de Zaza dili orijinalinden uzaklaştırıp kürtçeleştiriliyor)
Sonuç: Zazalar Görünmek, Tanınmak ve Yaşamak İstiyor.
Zaza halkı, herhangi bir etnik kimliğin alt versiyonu değil, bu toprakların asli, onurlu ve eşit bir parçasıdır. Bu halk, başka kimlikler içinde erimek istememektedir. Zazaca, sadece bir iletişim aracı değil; binlerce yıllık kültürün, belleğin ve aidiyetin taşıyıcısıdır.
Bizler, Zaza halkının demokratik taleplerini seslendiriyor; tekçi, asimilasyoncu politikalara karşı eşit yurttaşlığı ve demokrasi açılımını savunuyoruz. Bu ses, ne ayrıştırıcı ne bölücüdür. Aksine, herkesin hakkını veren kapsayıcı bir Türkiye hayalidir.
Zazaca Kürtçenin Lehçesi Değil, Müstakil Bir Dildir!
“ZAZACAYI BAŞKA HALKLARIN GÖLGESİNE SOKMAYA ÇALIŞANLAR, TARİH BİLİNCİYLE ÇATIŞMAKTADIRLAR.”
6)Sizce Zazacanın yeniden yaşam bulması, mevcut dünya koşullarında ne kadar mümkün ve gereklidir?
-Zaza Kimliği, Dili ve Türkiye İçin Ortak Yaşam Vizyonu şöyle olmalıdır.
- Hakikat, Sadakat ve Onur Üzerine
“Başkasının doğrusu” için kendi hakikatimizden vazgeçemeyiz.
Tarihe, dile ve kimliğe sadakat; sadece bir halkın varlık iddiası değil, aynı zamanda insanlığın ortak vicdanına karşı bir sorumluluktur. Zaza Halkı, binlerce yıllık geçmişiyle bu toprakların asli bir parçasıdır. Zaza dili (Zazakî) ise herhangi bir şive ya da lehçe değil; müstakil bir dil, ayrı bir yapıdır. Bu gerçek artık sosyolinguistik, tarihsel ve antropolojik verilerle defalarca kanıtlanmıştır.
Buna rağmen Zaza kimliğini inkâr eden ya da Zazaca'yı başka halkların gölgesine sokmaya çalışanlar, ya tarihi bilinçle çatışmaktadır ya da tarihin inkârcıları karşısında bilinçsiz bir boyun eğişin içine düşmüştür. Biz bu yanlışlara ne taraf oluruz ne de sessiz kalırız.
- Toplumsal Varlık ve Kültürel Sorumluluk
Zaza halkı olarak bizler, sadece kendi kimliğimizi yaşatmakla değil; aynı zamanda bu ülkenin tüm toplumsal değerlerine saygı göstermekle de mükellefiz.
Çünkü bir halkın kendi kültürünü yaşatması, başka halkların varlığını tehdit etmez. Tam aksine, her bir farklılık bu ülkenin kültürel zenginliğini artırır, derinleştirir ve yaşatır.
Türkiye, eğer gerçekten demokratik, çoğulcu ve güçlü bir ülke olacaksa; bu, tek tipleştirerek değil; farklılıkların barış içinde bir aradalığını tesis ederek mümkün olacaktır.
- Türkiye’yi Bir Bahçe Olarak Görüyoruz
Bizler Türkiye’yi kocaman bir bahçe gibi görüyoruz.
Bu bahçede Türk, Zaza, Kürt, Laz, Çerkes, Arap, Boşnak, Süryani, Ermeni, Gürcü ve daha nice halk; birer çiçek, birer ağaç gibidir. Her biri ayrı renkte, ayrı kokuda, ayrı biçimde… Ama hepsi aynı toprakta, aynı gökyüzünün altında, aynı yağmura, aynı güneşe muhtaçtır.
Bizim hayalimiz, tüm bu çiçeklerin özgürce yeşerdiği, birbirine gölge etmediği bir Türkiye’dir.
Bu hayalin önündeki en büyük engel ise, tek bir rengi dayatan, diğer renkleri silmeye, kurutmaya, yok saymaya çalışan körleştirici zihniyettir.
Bu zihniyet sadece Zazaları değil, aslında hepimizi çoraklaştırmaktadır.
- Biz Kimseye Karşı Değiliz, Fakat Kendimizden de Vazgeçmeyiz
Zaza halkı, ne bir başkasına düşmandır ne de kimliğini başkalarının tanımına göre şekillendirir.
Kendi kökleriyle barışık, tarihine sadık, dilini yaşatma azminde, kültürünü geleceğe taşıma kararlılığındadır.
Zaza Federasyonu olarak biz, bu anlayışı milli birlik ve toplumsal barış temelinde yükseltmek istiyoruz. Bir arada yaşamanın en temel şartı, kimliklere saygıdır.
Bu saygının olmadığı yerde ne kardeşlik olur ne de adalet.
- Son Söz: Sessiz Kalmak İhanettir
Tarihin bu kritik eşiğinde, Zazaca’yı “şive” sayanlara, Zaza kimliğini “melez” ilan edenlere, Zaza halkını yok sayanlara karşı sessiz kalmak bir tercihten öte, bir ihanettir.
Bu yüzden her platformda, her zeminde ve her çağda şunu tekrar ediyoruz:
Zazalar kadim bir halktır. Zazaca, müstakil bir dildir.
Ve bu halk, bu dil, bu kültür; bu ülkenin vazgeçilmez bir gerçeğidir.
7)Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mıdır?
-Türkiye, tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, etnik, kültürel ve dilsel çeşitliliği ile dikkat çeken bir ülkedir. Bu coğrafyada Zazalar, Lazlar, Çerkesler, Araplar, Süryaniler, Gürcüler, Ermeniler, Kürtler ve daha birçok kadim halk yüzyıllardır bir arada yaşamaktadır. Her bir halkın kendine özgü dili, kültürü ve tarihi vardır. Bu zenginlik, ülkemizin çok kültürlü yapısının temel taşıdır.
Zazalar Zazaca, Lazlar Lazca, ÇerkeslerÇerkesçe (Adığece, Abazaca), Araplar Arapça, Kürtler Kürtçe konuşmaktadır. Bu dillerin bazıları binlerce yıllık geçmişe sahip, kendi grameri ve söz varlığıyla müstakil diller olarak kabul edilmektedir. Bu çeşitlilik, ülkemizin kültürel mozaiğini oluşturan çok kıymetli bir unsurdur.
Devletin resmi dili Türkçedir. Bu, ülkenin ortak iletişim dili olarak birliğini sağlamakta, eğitimde ve kamusal alanda ortak bir zemin yaratmaktadır. Ancak resmi dilin varlığı, diğer halkların anadillerinin varlığını ve yaşatılmasını engellememelidir. Her halkın kendi dilini öğrenme, öğretme, medya ve kamusal alanlarda kullanma hakkı evrensel insan haklarının ve demokratik toplum ilkelerinin gereğidir.
Bu bağlamda, sadece bir gruba (örneğin Kürtçeye) tanınacak kültürel ya da dilsel ayrıcalıklar, diğer kadim halklara (Zazalar, Lazlar, Çerkesler, Araplar, Süryaniler vb.) haksızlık oluşturur. Eşit vatandaşlık ilkesi gereği, haklar bireysel değil, toplumsal eşitlik temelinde tanımlanmalıdır. Bu da şu anlama gelir: Eğer Kürtçe için anadilde eğitim, medya, kamusal kullanım gibi haklar talep ediliyorsa, aynı haklar Zazaca, Lazca, Çerkesçe ve diğer tüm halkların dilleri için de geçerli olmalıdır.
Aksi takdirde bu tür talepler “hak talebi” değil, “ayrıcalık talebi” haline gelir. Unutulmamalıdır ki eşitlik, sadece çoğunluk olan grupların değil, daha küçük ve görünmez hale getirilmeye çalışılan halkların da korunması ile mümkündür. Zazalar, Lazlar, Çerkesler, Süryaniler gibi halklar, zaman zaman hem devlet politikalarıyla hem de baskın etnik hareketlerin asimilasyon uygulamalarıyla kültürel olarak görünmez hale getirilmeye çalışılmıştır. Bu durum, çok kimlikli yapımızı tehdit eden bir eşitsizlik doğurmaktadır.
Bu nedenle Türkiye, farklılıklarını tanıyan ama ayrışmadan, kutuplaşmadan uzak bir yaklaşımla tüm halklara aynı derecede hak tanımalı; hiçbir dili ya da kimliği diğerine üstün veya öncelikli kılmamalıdır. Bu, ülkemizin hem tarihi gerçekliğine hem de demokratik geleceğine hizmet edecek yegâne yaklaşımdır.
Sonuç olarak:
Türkiye’nin resmi dili Türkçedir ve ortak paydadır.
Ancak farklı halkların ana dilleri anayasal güvence altına alınmalı, bu dillerin yaşatılması ve kamusal alanda kullanımı teşvik edilmelidir.
Kürtçe için istenen her hak Zazaca, Lazca, Çerkesçe gibi diller için de geçerli olmalıdır.
Hiçbir etnik grup diğerlerinden üstün tutulmamalı, hiçbir dil diğerine tercih edilmemelidir.
Adaletli ve eşitlikçi bir yaklaşım, Türkiye’nin barış içinde geleceği için olmazsa olmazdır.
-Röportaj için teşekkür ederim…
-Ben teşekkür eder, okuyucularımıza selam ederim.
Haber-Röportaj - Galip Önlü