"Biz Birlikte Güçlüyüz!"

Yrd. Doç. Dr. Mehmet YAZICI : ALEVİLİĞE ETNİK YAKLAŞIMLAR: ZAZALAR - ALEVİLİK İLİŞKİSİ

Yrd. Doç. Dr. Mehmet YAZICI : ALEVİLİĞE ETNİK YAKLAŞIMLAR: ZAZALAR - ALEVİLİK İLİŞKİSİ

ALEVİLİĞE ETNİK YAKLAŞIMLAR:  ZAZALAR - ALEVİLİK İLİŞKİSİ

Yrd. Doç. Dr. Mehmet YAZICI

Bingöl Üniversitesi Öğretim Üyesi. Bingöl Üniversitesi, geçen yıl “I. Uluslararası Zaza Dili Sempozyumu” düzenleyerek bir ilke imza attı. Bu yıl da, “II. Uluslararası Zaza Tarihi ve Kültürü Sempozyumu” başlığıyla, ikincisini gerçekleştirmektedir. Zaza tarihinin ve kültürünün ele alınacağı bu yılki sempozyumda, bazı Zazaların Alevi, bazı Alevilerin de Zaza olduğu gerçeğinden hareketle, Zazalar-Alevilik ilişkisiyle ilgili olarak ileri sürülen görüşlerin ele alınmamasının bir eksik olacağını düşündüm. Bunun üzerine ZazalarAlevilik ilişkisini, “Etnik grupların Aleviliğe yaklaşımları” bağlamında anlamaya çalıştığım bu bildiriyle sempozyumda yer almaya karar verdim.  GİRİŞ Alevilik, Anadolu’da, zamanla bir toplumsal yapıya dönüşmüş ve varlığını günümüze kadar sürdürebilmiş bir inanç sistemidir. Aleviliğin kaynağını, oluşumunu ve yaşadığı değişimi Anadolu’nun coğrafi ve kültürel şartları başta olmak üzere, ulusal ve uluslar arası faktörlerin etkileşimlerini göz önünde bulundurmadan anlamak mümkün değildir. Bu tespitten hareketle Aleviliğin yaşadığı değişim üç ana dönemde ele alınabilir. Bunlar: geleneksel, modern ve postmodern dönemlerdir. 408Aleviliğin oluşum sürecini de kapsayan geleneksel dönemde belirleyici olan Anadolu merkezli şartlardır. Geçen yüzyılın ortalarına kadar devam eden bu şartların etkisi, Avrupa’da ortaya çıkan ve dünyayı tek bir faaliyet alanı haline getiren1 modernleşmeyle birlikte zayıflamaya başladı. Farklı yönleri olan modernizm; “Epistemolojik açıdan bilimle; ekonomik açıdan kapitalizmle; siyasal açıdan seküler meşruiyet kaynağı arayışlarıyla karakterize edilen ve ilerleme vurgusuyla belirginleşen bir ‘yeni’ dönemi işaretlemektedir.”2  Avrupa’da, 16. yüzyılda başlayan bu yeni dönem, 19. Yüzyılda Avrupa’nın dünya üzerinde her alanda üstünlüğünü kabul ettiren ve birinin diğerini gerektirdiği liberalizm, milliyetçilik, endüstri devrimi, emperyalizm ve globalleşme akımlarıyla desteklenmektedir. Modernizm gelenekten bir kopuş; geleneği reddetmektir. Gelenek odaklı bakışla, “Modernite bir sapmadır. Asıl olandan uzaklaşmadır. Biz asıl olana gelenek dersek, belki bir anlamda onu kategorize etmiş oluyoruz.”3 Yirmi birinci yüzyılın sonlarında; bilimin ve teknolojinin baş döndürücü bir hızla gelişmesinden de güç alarak, yeni bir zihniyet ve hayat biçimi sunan, yeni bir toplumsal yaşam ve örgütlenme biçimi olan modernizmin de ötesini/sonrasını işaret eden göstergeler ortaya çıktı. Bazı düşünürlere göre modern dönemin bitmesi, bazılarına göre ise değişmesi olan bu yeni dönem; geleneğin, bireyin, kimliklerin, demokrasinin, yeni estetik anlayışların ön plana çıktığı; zihinsel, siyasal ve toplumsal alanda meydana gelen değişmelere dayanmaktadır. Postmodernizm olarak isimlendirilen4 bu dönemin en belirgin özelliği ise bilgi merkezli olmasıdır.5 Anadolu merkezli geleneksel bir yapı olan Alevilik, dünyadaki tüm geleneksel yapıları, farklı boyutlarda da olsa etkileyen batı merkezli modern ve postmodern anlayışlardan etkilenen geleneksel yapılardan biridir. Aleviliğin geleneksel, modern ve postmodern dönemlerdeki yapısı ve özellikleri bir tabloda kısaca şöyle maddelendirilerek gösterilebilir: 1    Oral    Sander,    Siyasi    Tarih    İlkçağdan    1918’e,    İmge    Kitabevi    Yayınları,    Ankara,    2011,    s.    208. 2    İdris    Demirel,    “Dünyanın    Kapitalist-Dünyalaşması    ve    Avrupa    Merkezci    Sosyal    Bilimler”,    Hiyerarşi    Bilim    Kültürel    ve    Sanat    Dergisi,    yıl,    01/2012,    s.    22 3    Ebubekir    Sifil,    “İslam’ı    Moderniteye    Uydurmak    Yanlış”,    Röportaj,    Merve    Sena    Kılıç,    Yeni    Şafak    Gazetesi,    Pazar    Eki,    22.01.2012. 4    Postmodernizim    veya    postmodernlik    dönemi    literatürde    bilgi    toplumu,    tüketim    toplumu,    endüstri    sonrası    toplum,    kapitalizm    sonrası    toplum,    geç    modernizm    terimleriyle    de    isimlendirilmektedir.    5    Modernizm    ve    postmodernizm    konularında    yararlanılan    kaynaklar    şunlardır:    Anthony    Giddens,    Modernliğin    Sonuçları,    çev.    Ersin    Kuşdil,    Ayrınyı    Yay.,    İstanbul,    2004;    Hasan    Bülent    Kahraman,    Postmodernite    ile    Modernite    Arasında    Türkiye,    Agorakitaplığı    Yay.,    İstanbul,    2007;    Nermin    Abadan-Unat,    “Sosyal    Bilimlerde    Yeni    Gelişmeler:    Modernizm-Postmodernizm”,    Toplum    ve    Bilim    Dergisi,    Sayı,    48/49,    Kış-Bahar    1990. 409Geleneksel Dönemin Özellikleri Modern Dönemin Özellikleri Postmodern Dönemin Özellikleri-    Aleviliğin    kaynağı    ve    oluşum    sürecini    kapsayan    ilk    dönemidir.    Bu    dönemle    ilgili    kesin    yargılarda    bulunulmasını    sağlayacak    veriler    mevcut    değildir.-    Yaşamak    için    merkezden    uzak    dağ    köylerinin    seçilmesi,    -    En    etkili    ve    işlevsel    otoritenin    seyyidler    olması,-    Etkili    ve    sonuç    alıcı    bir    toplumsal    kontrolün    olması,-    Güçlü    dış    tehdite    karşı    içe    kapanma,-    Homojen    yapı,    takiye    ve    geleneksel    değerlerin    belirleyici    olması    ve-    Aleviliğin    içinde    şekillendiği    sosyal    ve    doğal    koşulları    yansıtan,    birbiriyle    fonksiyonel    bağıntı    içindeki    seyyidlik    (mürşitlik/dedelik/ babalık),    düşkünlük    ve    musahiplik    kurumlarının;    değerlerinin,    inançlarının,    ibadet    biçimlerinin,    toplumsal    kurallarının    geliştirmesi    ve    yapılaşması,-    Mitolojik    açıklamaları    ustalıkla    işleyen    ozanların    sazları    ve    sözleri    (deyişlerinefesleri)yle    beslediği    sözlü    kültür,-        Üyeleri    arasındaki    güçlü    biz    duygusunun    kuşaktan    kuşağa    aktarılan    sözlü    kültürle    sürdürülmesidir.-    1985’lerden    sonra    modern    dönemde    Geleksel    Aleviliği    reddeden    eğitimli    alevilerin,    sol    söylemi    besleyen    “üst    anlatıların”    sona    ermesiyle    birlikte    geleneğe    geri    dönmeleri,-    1950’lerden    itibaren    daha    genç    üyelerin    çalışmak    ve    okumak    için    şehirlere    göç    etmesi,-    Daha    çok    topluluğun    genç    üyelerinin    çalışmak    veya    okumak    için    göç    ve    kentleşme    sürecine    katılmaları,-    Bu    süreçte,    kentlerde    evrensel    sol    düşüncenin    “üst    anlatıları”    ile    tanışmaları,-    Ve    Geleneksel    Aleviliğin    değerlerine    katılmayı    reddettikleri    gibi    yer    yer    uygulamalarına    da        engel    olmaları,-    Bu    süreçte,    Aleviliğin    ilk    kez    “iç    tehdit”    ile    karşılaşması,-    Aleviliğin    sözlü    geleneğe    dayanan    uygulamaların    büyük    oranda    unutulması,-    Geleneksel    yapının    çözülmesi,    kurumların    ve    değerlerin    işlevlerini    yitirmesi;    seyyidlerin    ototritelerini    kaybetmeleri,-    Eğitimli    alevilerin    modern    değerleri    benimsediği    bu    dönemde    Aleviliğin    yok    olmakla    yüz    yüze    gelmesidir.    -    Modern    eğitimli    alevilerin    sözcü    konumunda    olmaları,-    Bu    sözcülerin,    sözlü    geleneği    yazıya    aktarmaları    ve    medya    üzerinden    açık    tartışmalar    yürütmeleri,-    Alevilerin,    heterojen    nüfusa    sahip    kentlerde    yaşamaları    ve    birbirleriyle    semboller    ve    simgeler    üzerinden    bağ    kurmaları,-    “Biz”    yerine    bireyselliğin    ön    plana    çıkması,-    Geleneksel    düşünme    biçimi    ve    kavramları    yerine    modern    dönemin    ürünü    olan    kavramların    kullanılması,-    Alevilerin    göç    ve    kentleşmeden    dolayı,    önce    hem    anlam-değer    dünyalarını    hem    de    dünya    tasavvurlarını    inşa    eden    geleneksel    metafizik    paradigmalarının    içinde    şekillendiği    ve    kutsallarla    bir    arada    yaşamalarına    imkan    tanıyan    ortamı,    sonra    da    inancın    sağladığı    sükuneti    kaybetmiş    olmaları;    eski    ile    yeninin    çelişmesi,-    Geleneksel    Alevilikten    bir    çok    noktadan    farlılaşmış    ve    modern    kentlerde    yönünü    bulmaya    çalışan    modern    bir    Alevilik    anlayışının    ortaya    çıkması.    -    Aleviliğin    ne    olduğu    ve    Alevilerin    kim    olduğu    sorularına    birbiriyle    bağdaştırılması    mümkün    olmayan    cevapların    verilmesi.-    Alevilik    konusunda    tanım    çeşitliliğinin,    kavram    kargaşasının    ve    kafa    karışıklığının    yaşanmasıdır.    Bu tablo, Alevilikteki değişimin ve dönüşümün, Aleviliğin kendi doğal mecrasında ortaya çıkan iç dinamikleriyle değil, dış faktörlerin etkisiyle gerçekleştiğini ortaya koymaktadır.  4101. ETNİK YAKLAŞIMLARIN ALEVİLİĞİ ANLAMA BİÇİMİ:  MİLLİYETÇİ BAKIŞ Alevilik ve Aleviler, geleneksel dönem boyunca, Osmanlı yönetimi ve Sünni çoğunluk tarafından asırlarca “yok” ya da “yasak” sayılmış. Alevilerle ilk kez sistemli bir şekilde temas kuranlar 18. Yüzyılın son çeyreğinde Anadolu’da bulunan Protestan Misyonerlerdir. Bu misyonerlerin Alevilikle ilgili söylem, değerlendirme ve raporları, Aleviliğe yönelik milliyetçi söylemlerin ilk versiyonudur.6  “Anadolu coğrafyasında faaliyet yürüten bütün milliyetçi yaklaşımların, Aleviliğin tarihi köklerini araştırmaya, onu kendi tezlerine yakın olan yerlere bağlamaya özel gayret sarf ettikleri görülmektedir. Bilindiği gibi bunun tek sebebi Aleviliği kendi milliyetçi niyetleri doğrultusunda kullanmaktır. Bu milliyetçiliklerin başında Ermeni-Yunan, Türk, Kürt ve Zaza milliyetçilikleri gelmektedir.”7 Her etnik (ulusalcı/milliyetçi) grup, “Bir dayanışma duygusuna sahip coğrafi bir gruptur. Bu dayanışma duygusu, ortak bir dilden, ortak geçmişten, ortak kültürden ya da ortak çıkar ve tehlikeden doğmuş olabilir. ”8 Ancak, burada ön plana çıkan dayanışma duygusudur. Aleviler arasında çok güçlü bir dayanışma duygusu vardır. Fakat bu dayanışma duygusu batı merkezli milliyetçi/ulusalcı söylemin ileri sürdüğü gibi etnik merkezli değildir. Aksine, aynı inanca -“Alevi birey/topluluk olmak”- ortak zemininde gerçekleşmektedir. Farklı etnik gruba mensup olan Aleviler, aynı etnik yapıdan geldikleri birey veya topluluklarla değil, aynı inançtan olan, yani alevi olanlarla dayanışma içinde olmayı tercih etmektedirler. Toplumsal yapıda doğrudan gözlenmesi mümkün olan bu açık gerçeğe rağmen, “Genelde etnik zemin üzerinde yükselen ve dine muhalif bir alanın ideolojisi olan milliyetçilik, inanç kökenli Alevi kimliğini tek başına yeterli görmediği için onu, yeni yarattığı düzene uydurma/uyarlama ve ‘tamamlama’ gereğini hisseder. Kısaca, kan bağına ve büyük ölçüde sözlü aktarım geleneğine dayalı ve bu yüzden de dogmalaşmaya pek elverişli olmayıp yeni yorumlara açık bir karakter arz eden Alevilik inancı, milliyetçi ideolojinin gerekli gördüğü şekilde ve tarzda yeniden kurgulanıp üretilmeye başlanır.”9 Rekabet içinde olan ve Alevileri yanlarına alarak üstünlük elde etmeye çalışan Ermeni, Yunan, Türk, Kürt ve Zaza milliyetçi akımlarının her biri Alevilerin 6    İbrahim    Bahadır,    “Aleviliğe    Milliyetçi    Yaklaşımlar    ve    Aleviler    Üzerindeki    Etkileri”,    haz.    İ.    Bahadır,    Bilgi    Toplumunda    Alevilik,    Bielefeld    AKM    Yay.,    Ankara,    2003,    s.    194. 7    İbrahim    Bahadır,    agm.,    sh.193-194. 8    Oral    Sander,    Siyasi    Tarih    İlkçağdan    1918’e,    İmge    Kitabevi    Yay.,    Ankara,    2011,    s.    189. 9    Hüseyin    Ağuiçenoğlu,    “Alevilik    Örneğinde    İnanç-Etnik    Kimlik    İlişkisi    Üzerine    Yapılan    Tartışmalara    Kısa    Bir    Bakış”,    Derleyen    Şükrü    Aslan,    Herkesin    Bildiği    Sır:    Dersim,    İletişim    Yay.,    İstanbul,    2010,    s.    119.        411kendi etnik yapılarına mensup; Aleviliğin de İslam’dan önceki dinlerinin devamı olduğunu savunmaktadırlar. Birinin diğerine tepki olarak ortaya çıktığı bu yaklaşımların amacı Aleviliği anlamaktan ve yaşatmaktan çok “Alevileri diğerlerine yar etmemek”tir. Bu da, bu yöndeki tezlerin ideolojik ve siyasi nedenlerle masa başında üretildiğini ortaya koymaktadır.   İlk olarak Ortodoks misyonerlerin çalışmalarında karşılaşılan milliyetçi yaklaşımlar, daha sonra, Doğu’da Ermeni milliyetçilerin Alevilerle Ermenileri; Alevilikle Hıristiyanlığı10; Yunan milliyetçilerinin de Batı’da Alevilerle (Tahtacılarla) Yunanlıları ve Alevilikle Hıristiyanlığı ilişkilendiren söylemleriyle,  Alevilik üzerinden etnik rekabet başlar. Bunlara tepki olarak, Türk milliyetçileri, Aleviler Türk’tür, Alevilik Türklerin İslam’dan önceki dini Şamanizm’in11 ve eski Türk inançlarının devamıdır; Hatta, Alevilik bir Türkleşme olgusudur tezini geliştirirler.12 Bu yaklaşım, Kürtçe ve Zazaca konuşan Alevilerin varlığını ise şöyle izah etmektedir: Kürtlerle beraber yaşayan Türkmen aşiretleri tedricen Kürtleşmişlerdir.13 Kürtçe ve Zazaca konuşan Aleviler de Kürtleşmiş Türklerdir.14 Kürt Milliyetçilerinin Alevilik ile ilgili tezleri ise, Türk Milliyetçilerinin Alevilik yaklaşımına tepki olarak ortaya çıkmıştır. “Türk milliyetçiliği, son za10    Marcel    Leart’ın    “Zazalar    Müslüman    olmuş    Ermeni’lerdir.”    (M.    Leart,    La    Question    Armeniennei    lu    Lumiêre    des    Dokuments”,    Paris,    1913’den    aktaran    Hasan    Reşit    Tankut,    Zazalar    Üzerine    Sosyolojik    Tetkikler,    Kalan    Yayınları,    Ankara,    2000,    s.    76)    şeklindeki    tezleri    ve    buna    paralel    görüşleri    savunan    Ermeni    milliyetçilerin    iddiaları    ve    bu    iddialara    bir    Türk    milliyetçisinin    itirazları    için    bkz.    Hasan    Reşit    Tankut,    Zazalar    Üzerine    Sosyolojik    Tetkikler,    Kalan    Yay.,    Ankara,    2000,    sh.    77    –    79.        11    Kafesoğlu,    Şamanizm’in    Türklerin    eski    dini    olduğu    görüşünü    reddeder.    Ona    göre,    Şamanlık    daha    geç    zamanlarda    Türkler    arasında    yayılmaya    başlamıştır.    (Kafesoğlu    İ.,    Eski    Türk    Dini,    Kültür    Bakanlığı    Yay.,    Ankara,    1980,    s.58)    Ayrıca,    “dinden    ziyade    bir    sihir    karakteri    ortaya    koyan    ve    esasen    bir    bozkır-Türk    inanç    sistemi    olmayan    Şamalığın    tarihi    Türk    topluluklarındaki    Tanrı    “yer-su”    inançları    ile    bir    ilgisi    yoktur.    Bu    ilginin    var    olabileceği    intibaını    uyandıran,    Türkçe    din    adamı    manasındaki    “kam”    ile    “şaman”    kelimesinin    aynı    olduğu    yolundaki    eski    bir    iddia    da,    “şaman”    tabirinin    Hint-İran    dilinde    keşfedilmesi    ile    geçerliliğini    kaybetmiş    bulunmaktadır.”    (İ.    Kafesoğlu,    Türk    Milli    Kültürü,    Boğaziçi    Yay.,    İstanbul,    1984,        (3.    baskı)    sh.    288-289);    Şamanizm    inancıyla    ilgili    geniş    bir    literatür    mevcuttur.    Şamanizm’i    bir    bütün    olarak    ele    alan    bir    çalışma    için    bkz.    M.    Eliade,    Şamanizm,    çev.    Birkan    İ.,    İmge    Yay.,    İstanbul,    1999.    12    Orhan    Türkdoğan,    Alevi-Bektaşi    Kimliği,    Timaş    Yay.,    İstanbul,    1995,    s.    41;    Mehmet    Eröz,    Türkiye’de    Alevilik    ve    Bektaşilik,    Kültür    Bakanlığı    Yay.,    Ankara,    1990;    Baha    Said    Bey,    Türkiye’de    Alevi    –Bektaşi,    Ahi    ve    Nusayri    Zümreler,    haz.    İ.    Görkem,    Kültür    Bakanlığı    Yay.,    Ankara,    2000,    s.    120. 13    M.    Eröz,    Yörükler,    İstanbul    Türk    Dünyası    Araştırmaları    Vakfı    Yay.,    İstanbul,    1991,    sh.24-25;    D.    Avcıoğlu,    Türklerin    Tarihi,    Beşinci    Kitap,Tekin    Yay.,    İstanbul,    1984,    s.    249 14    R.    Zelyut,    Türk    Müslümanlığı    Anadolu    Aleviliğinin    Kültürel    Kökenleri,    Kripto    Yay.,    Ankara,    2009,    s.    426;    C.    Şener,    Aleviler’in    Etnik    Kimliği    Aleviler    Kürt    mü?    Türk    mü?,    Etik    Yay.,    İstanbul,    2002,    sh.    9-29,    181-181-195;    A.    T.    Önder,    Türkiye’nin    Etnik    Yapısı:    Halkımızın    Kökenleri    ve    Gerçekler,Kripto    Yay.,    Ankara    2008,    sh.119-120.        412manlardaki söylemlerinde sık sık Aleviliği vurguladığı için, asimilasyonu kabul etmeyen Kürt kökenli Aleviler de Türk milliyetçilerinin söyledikleriyle taban tabana zıt bir konumu ifade ederek tepkilerini göstermişlerdir. Bu Kürt kökenli Alevilere göre, Aleviliğin kökeni Kürt kültürüne dayanmaktadır.”15  “…Alevi kültürünün temel ilkeleri ile değerlerinin kökeninde Mazda dini inancı ve Zerdüşt öğretisi”nin yer aldığını savunmaktadırlar.16 Alevilik ve Aleviler üzerinde sürdürülen milliyetçi rekabete en son katılan Zaza Milliyetçiliği, Kürt Milliyetçiliğine tepki olarak ortaya çıkmış, fakat henüz tam olarak sistemleşememiş yeni bir akımdır. Zaza milliyetçilere göre, Zazalar başlı başına bir ulustur; Kürt değildir. Kökenleri ise, İran’da bulunan Deylem bölgesidir.17 Zaza milliyetçileri de, diğer milliyetçi yaklaşımlara benzer bir şekilde, “Zazalık bir anlamda Alevi Kızılbaş terimiyle aynı içeriğe sahiptir” tezi ileri sürmektedirler. Dolayısıyla Aleviliği Zazalığa indirgeyerek, “Zazalık olgusu Alevilik Kızılbaşlık olgusudur” sonucuna varmaktadır.18 Milliyetçi yaklaşımların Alevilik ve Alevilerle ilgili olarak ortaya koydukları “Bu çabaların standart savı ise Alevilikte misyonerlik olmadığı için Alevilik doğduğu etnik grubun sınırlarının dışına çıkmamıştır. Bu etnik grup da tabii ki her milliyetçi için kendi grubudur. Kendi etnik grubuna ait olmayıp da Alevi olanlar ise etnik asimilasyona uğramışlardır.”19 15    K.    Vorhoff,    “Türkiye’de    Alevilik    ve    Bektaşilikle    İlgili    Akademik    ve    Gazetecilik    Nitelikli    Yayınlar”,    T.    Olsson    v.d.,    Alevi    Kimliği,    çev:    Kurt    ve    Torun,    Tarih    Vakfı    Yurt    Yay.,    İstanbul,    1999,    s.    53;    Yazar    bu    tespitleriyle    ilgili    69    nolu    dip    notta    ise    şu    bilgileri    vermektedir:    “C.    Bender    (1991),    bu    grubun    sözcülerinden    birisidir.    Ayrıca    bkz.    E.    Xemgin,    1995;    Kocadağ,    1992.    Tünceli    doğumlu    bir    dede    olan    Ali    Haydar    Celasun’la    yapılmış    görüşmeler    için,    bkz.    Yörükoğlu,    1992.    Başka    bir    Tüncelili    Alevi’nin    öne    sürdüğü    zıt    bir    bakış    açısı    için,    bkz.    Yıldırım    1996.    Bu    yazar,    İslam’ın    beş    şartının    yerine    getirilmesini    savunduğu    için,    bazı    Alevi    sözcülerinin    gözünde    “Sünnileşmiş    bir    Alevi”    sayılmaktadır.    Pamukçu,    Zazaca    konuşan    Alevilerin    Kürtlerden    özerkliğini    savunmaktadır    (1992).    Yazarın,    Alevilerin    adetleri    gereği    lanetledikleri    ilk    üç    halifeden    birinin    adını    taşıması,    Sünni    kökenli    olduğunu    akla    getirmektedir.    Bu    konunun    Türk    milliyetçisi    bir    yaklaşımla    sunumu    için,    bkz.    Başbuğ,    1984.”    16    E.    Xemgin,    Aleviliğin    Kökenindeki,    Mazda    İnancı    ve    Zerdüşt    Öğretisi,    Berfin    Yay.,    (2.    bask),    İstanbul,    1998,    s.    8;    Aynı    yöndeki    görüşleri    için    yazarın    diğer    bir    eserine    bkz.    E.    Xemgin,    İslamiyet    ve    Alevilik,    Doz    Yay.,    İstanbul,    2005,    sh.    164    vd;    C.    Bender,    Kürt    Uygarlığında    Alevilik,    Kaynak    Yay.,    İstanbul,    1993,    s.    33;    C.    Bender,    12    İmam    ve    Alevilik,    Berfin    Yay.,    İstanbul,    1993. 17    S.    Cengiz,Dersim’in Etnik Kökeni Dımlı-Deylem Kuramı (2), http://www.dersim.dk/new_ page_2.htm; Uludağ da Aleviliğin İran’da XV. yüzyılda doğduğunu ve oradan Anadolu’ya yayıldığını savunmaktadır. (S. Uludağ, “Müzakereler”, Tarih ve Kültürel Boyutlarıyla Türkiye’de Aleviler Bektaşiler ve Nuseyriler, Ensar Neşriyat, İstanbul 1999, s.157); Deylem bölgesi vurgusu için ayrıca bkz. A. Baytekin,    Öteki    Aleviler    Şare    Ma,    Ekokitaplığı    Yay.,    İstanbul,    2004,    sh.20-21.    18    B.    Qeraman,    Toplumsal    Kaynak,    Ocak-Şubat    97’den    aktaran    İ.    Bahadır,    agm,    s.    228. 19    Hüseyin    Ağuiçenoğlu,    agm,    s.    122. 413Farklı milliyetçi akımların, Alevilik ve Alevilerin kaynağı konusunda birbirinin kopyası olan görüşler üretmelerinin nedeni olan savlarını, Zazalar–Alevilik ilişkisi örneğinde doğrulamanın mümkün olup olmadığını test etmeye çalışacağız. Bu amaçla, önce Zaza ve Alevi kavramlarıyla kast edilen yapıları tahlil edeceğiz, daha sonra da elde ettiğimiz tahlil sonuçlarını da göz önünde bulundurarak Mantık ilmindeki “Aklın ilkeleri” ve “Kavramlar asası ilişkiler” üzerinden Zazalar ve Alevilik kavramlarının ilişkisini sınayacağız. Bu amaçla doğruluğu sınanacak iddialar şunlardır:  a. Zazalar Aleviliğe veya Alevilik Zazalığa indirgenebilir mi? b. Alevilik, Zazalar arasında doğmuştur ve grubun dışına çıkmamıştır; Zaza olmayan Aleviler de etnik asimilasyona uğramıştır. c. Zaza milliyetçilerinin farklı bir etnik yapı olarak tanımladıkları Alevi ve Sünni Zazalar arasında dayanışma duygusu mevcut mudur?  2. ZAZALAR Türkiye’de etnik aidiyeti açıkça belirten bir nüfus sayımı yapılmadığı için; Zaza milliyetçilerinin farklı bir etnik grup olarak tanımladıkları Zazaların nüfusu hakkında farklı rakamlar verilmektedir. Bu durum bir internet sitesinde şöyle dile getirilmektedir. “Zazaların nüfusu hakkında kesin bir bilgi mevcut değil, fakat tahminlere göre 3 milyon, bazı tahminlere göre ise 4 ile 6 milyon arasıdır.”20 Zazaların yaşadıkları yerler hakkında ise bir ihtilaf yoktur. Zazaların yaşadıkları yerler hakkında literatürde şu bilgiler yer almaktadır: Zazalar, Türkiye’nin Doğu Anadolu Bölgesi’nde, en sık olarak Fırat ve Murat nehirleri arasında yaşarlar. Sükun ettikleri yer enlem 37,8°- 42° ve boylam 37,8°- 40° arası arasında yer alır.21 “Toprağın tabiatına göre bölündüğü zaman Zazalar üç büyük bölüm gösterirler: 1. Munzur dağlarıyla Murat suyu arasında yaşayan Dersim Zazaları. 2. Murat suyu boyunca yükselen dağların kuytularında yaşayan Zazalardır ki bunlar Genç, Cabakçur, Palu, Lice Zazalarıdır. 3. Biraz daha alçak ovalarda yarı göçebe hayatı süren Zazalar. Bunlara daha fazla Dimili (Dümbili) denir. Bunlar Diyarbakır civarıyla Karacadağ ve Dirik arasında yaşarlar. Bu üç büyük yığından başka Hınıs, Mutki, Çemişkezek, Pitürge mıntıkalarında küçük Zaza gruplarına tesadüf edilirse de bunların başlı başına bir vasfı yoktur. 20 http://www.zazaki.de/ 21 http://www.zazaki.de/ 414Siverek Zazalığı ayrı bir alemdir. Bununla da kısmen meşgul olacağız. Zaza ve Koçgiri Zazalığını da Dersim’le beraber tetkik ve mutalâa edeceğiz.”22 İnanç bağlamında ele alındığında ise, “Zazaların hemen yarısı Alevi, yarısı da Sünni Müslüman kesimden oluşmaktadır. Sünni kesimde ayrıca Şafii ve Hanefi Zazalar mevcut. Dersim aşiretlerinden oluşan Alevi Zazalar, Koçgiri (Zara, Kangal, Ulaş, Divriği)’den Varto-Hınıs, kısmen Bingöl yöresinde, ayrıca Kayseri’nin Sarız ilçesinde mesken iken, Sünni Zazalar da Elazığ, Bingöl, Diyarbakır, Siverek, Adıyaman, Aksaray, Mudki, Sason bölgelerinde yaşamaktalar. Özellikle Alevi-Sünni ve de Şafii-Hanefi farklılığı Zazalarda dildeki şive ve kültürde, yaşam tarzında belirmiştir.”23 Zazalar inançlarına göre dört farklı grupta değerlendirilebilir. Bunlar: a) Alevi Zazalar: “Alevi Zazalar Bingöl’den başlayarak Fırat’ın sağ sahilini takiben Malatya toprağına kadar genişler ve Sivas ilçelerine kadar dayanırlar.”24 b) Sünni Zazalar: “Şafi Zazalar Murat suyu boyunca yurt tutmuşlardır. Muş ovasından Elazığ ovasına kadar ve cenupta Dicle boyunca Diyarbakır’a kadar uzanırlar. Bir yanı Karacadağ üzerinden çöle iner.”25 c) Sevgen, Zazaları, Safi’i, Alevi ve ne oldukları bilinmeyen Zazalar olarak sınıflandırmaktadır. Ne olduğu bilinmeyen Zazaların Mutki, Şagon, Şırnak dağlarının kayalıklarına sığındıklarını belirtiyor.26 Tankurt da, bu Zaza toplulukları hakkında, “Onları Mutki’de Sason ve Şırnak’ın medeni insanlara kapalı ve vahşi kısır kayalıklarda buluruz. Ne olduklarını neye inandıklarını kendileri de bilmezler.”27 yargısında bulunmaktadır. d) Müslüman olmayan Zazalar: “Çok az da olsa Hıristiyan Zaza mevcuttur ve genelde Siverek (Şanlıurfa), Gerger (Adıyaman)’da ve Avrupa’nın çeşitli bölgelerinde yaşarlar. Hristiyan Zazalar genelde, -yanlış olarak- Zazaca konuşan Ermeniler ve Zazaca konuşan Süryaniler olarak adlandırılmışlardır.”28 İlk iki grup hakkında, yetersiz ve sübjektif de olsa, geçen yüz yılın başından itibaren bazı tetkikler yapılmıştır. Üçüncü grup hakkında herhangi bir çalışma yapıldığından haberdar değiliz. Bu iki eserde de bu grup hakkında belirtilen “Ne 22    Nazmi    Sevgen,    Zazalar    ve    Kızılbaşlar,    Kalan    Yayınları,    Ankara,    1999,    s.    85. 23 http://www.zazaki.de/ 24    Hasan    Reşit    Tankut,    age.,    s.    13;    Alevi kökenli zazalar    daha    çok    Tunceli,    Sivas    (Zara,    İmranlı),    Erzincan,    (Merkez,    Kemah,    Çayırlı,    Üzümlü,    Tercan),    Varto,    Bingöl    (Yayladere,    Kiğı,    Yedisu),    Hınıs,    Elazığ    (Karakoçan,    kısmen    Gümüşhane,    Şiran,    Kayseri,    (Sarız,    Develi    ve    Merkez)    ikâmet    etmektedir.    25    Hasan    Reşit    Tankut,    age.,    s.    13;    Sünni Zazalar,    daha    çok    Elazığ,    Arıcak,    Sivrice,    Maden,    Palu,        Bingöl,    Siverek,    Gerger,    Diyarbakır,    Mutki,    Aksaray    gibi    il    ve    ilçelere    yayılmış    durumdalar. 26    Nazmi    Sevgen,    age.    ,    s.    86. 27    Hasan    Reşit    Tankut,    age.,    s.    13 28 http://www.zazaki.de/ 415oldukları bilinmeyen”, “Ne olduklarını, neye inandıklarını kendileri de bilmezler” yargılarına katılmak mümkün değildir. Çünkü, Tankurt incelediği toplulukları da, “Bugünkü Zazalar; tamamıyla dağ insanı, ekseriyetle çobandırlar. Çetin ve kısır dağ başlarında dağınık bir halde yaşadıklarından iptidaîliğin hemen bütün hususiyetlerini muhafaza ederler.”29 şeklinde tanımlamaktadır. Oysa, üçüncü grubun ilk iki gruptan daha iptidai olduğunu söylenemez. Üçüncü grup da, bu yargılarla tetkik alanının dışında bırakılmasaydı ve başka araştırmacıların da ilgi alanlarının dışında kalmasına neden olunmasaydı (etkilenme alanından uzakta oldukları savından hareketle), muhtemelen, Zazaların ilk inançları hakkında daha güvenilir bazı ipuçlarına ulaşılabilirdi. Bugün için artık bunun mümkün olmadığı söylenebilir.    Tankut’un tespitine göre, “Mezhep, Zazalığı gerçekten parçalamış ve karanlık bir kin vicdanının kölesi kılmıştır.”30 İnançtaki bu farklılık, dün olduğu gibi bu günde, bütün Zazaların ortak bir dayanışma duygusu ortaya koymalarını engellemektedir.   İnanç alanındaki farlılaşmanın aksine, dil birliği Zazaların en önemli ortak paydasıdır. İnançları farklı da olsa kendisini Zaza olarak nitelendiren insanlar Zazaca Dili’ni konuşmaktadırlar. Fakat, “Alevi - Sünni, Şafii - Hanefi - Hıristiyan (Süryani ya da Ermeni kilisesi mensubu Zazalar) arasındaki inanç farklılıkları, Zazaca’daki şive farklarına ve yaşam tarzlarına, gelenek ve göreneklere de yansımaktadır.”31 Belli bir coğrafyada yaşayan, dil birliklerini koruyan, fakat bugün artık bağdaştırılması mümkün olmayacak şekilde aralarında bir inanç farklılığı olan Zazaların İslam’dan önce hangi inanca mensup oldukları ayrıca merak konusudur. Bu konuda sağlıklı değerlendirmeler yapmamıza imkan tanıyacak veriler mevcut olmamakla beraber, Tankut’un bu konudaki şu tespitleri bir fikir edinmemizi sağlayacak niteliktedir: 1. Farklı inançlara mensup (Alevi ve Sünni) Zazalar arasında inanç önderlerine bağlılık dikkat çekicidir. Bunu yaşadıkları coğrafi koşullara dayandıran Tankut, Alevi ve Nakşi Zazaların “Her ikisi de binnetice adama tapar. Yalnız, biri ‘patriarchal’dır diğeri ise nesep ve sülale güder.” tespitinde sonra “Zaten mazide Zazaların hemen hepsi toptan insana tapardı” yargısında bulunuyor.32 2. “Din her şeye şâmil ve hakim olmuştu.”33 29    Hasan    Reşit    Tankut,    age.,    s.    14. 30    Hasan    Reşit    Tankut,    age.,    s.    13. 31 http://www.zazaki.de/ 32    Hasan    Reşit    Tankut,    age.,    s.    18. 33    Hasan    Reşit    Tankut,    age.,    s.    27 4163. Zazaların Tanrı’ya seslenişleri ortaktır; “Homa”, “Sünni, Alevi bütün Zazaların bugünkü ilâhıdır.”34 4. Zazalar, Sümerlerin devamıdır.35 Zazaların en belirgin özellikleri: Zazaların aynı coğrafyada yaşamaları, aynı dili konuşmaları, farklı inançlara mensup olsalar da inanca bağlılıklarının kuvvetli olması; işlerinde ve ilişkilerinde inancın belirleyici olmasıdır. 3.ALEVİLİK Birçok kültür ve medeniyete beşiklik etmiş olan Anadolu, insanlık mirasının önemli bir merkezidir.36 “İlk çağlardan bu yana devam eden çeşitli uygarlıklar, Anadolu toprakları üzerinde maddi ve manevi kültür izleri bırakmışlardır. Bunlar, bazı bilim adamları tarafından ‘Dibe çöken büyük kültür tortusu’ olarak adlandırılmaktadır.”37 Anadolu’nun bu kültür tortusu yanında başka birçok faktörden de etkilenerek şekillendiği anlaşılan, inanç, itikat, ibadet ve örf esasları başta olmak üzere birçok açıdan farklı olan; farklı tarihlerde çeşitli biçimlerde isimlendirilen topluluklar yaşamıştır.38 Günümüzde ise, çoğunlukla ya sadece Aleviler veya Aleviler-Bektaşiler olarak adlandırılan bu toplulukların “toplumsal yapı modeli”, başta sosyoloji olmak üzere, çeşitli yönleriyle başka uzmanlık alanlarının da ilgisini çeken özelliklere sahiptir.39 Alevilik; törenleri, kültürel değerleri, normları, sosyal ilişki biçimleri ve bir bütün olarak yaratıcıyı, doğayı ve insanı algılama biçimleri özgün olduğu için merak edilen; başta sosyolojik, siyasi, ekonomik olmak üzere çeşitli boyutları olan; farklı platformlarda sıkça tartışılan, hakkında araştırmalar yapılan konulardan biridir.40 Aleviliğin bir inanç sistemi ve toplumsal yapı olarak ortaya çıkmasında ve varlığını günümüze kadar sürdürmesinde birbirini tamamlayan birçok faktörün etkisinin olduğu anlaşılmaktadır. Bunlar: a) İslam’ın hızlı, etkili ve önlenemez bir şekilde kısa bir sürede yayılması,41 34    Hasan    Reşit    Tankut,    age.,    s.    30    35    Hasan    Reşit    Tankut,    age.,        sh.30,    76    vd. 36    Mehmet    Yazıcı,    Alevilik    Alevi    Deyişlerinin    ve    Gülbanglarının    Sosyolojik    Analizi,    Çıra    Yay.,    İstanbul,    2011,    s.    533. 37    G.    Ay,    Folklora    Giriş,    İTÜ    TMDKMD    Yay.,    İstanbul,    1990,    s.    11. 38    Köprülü’ye    göre    bu    toplulukların    en    önemlileri    Babailik,    Abdallık,    Bektaşilik,    Hurufilik,    Kızılbaşlık,    Kalenderilik,    Haydarilik’dir.    F.    Köprülü,    Türk    edebiyatında    İlk    Mutasavvıflar,    2.    basım,    DİB    Yay.,    Ankara,    1966,    s.    289. 39    Mehmet    Yazıcı,    age..    s.    49 40    Mehmet    Yazıcı,    age.,    s.    49    -    50    41    M.    Weber’e    göre,    “İlk    dönemde    İslamiyet,    dünya    fatihi    savaşçıların    dini    ve    disiplinli    mücahitlerin    şövalye    örgütüydü”dür.    (M.    Weber,    Sosyoloji    Yazıları,    çev.    T.    Parla,    Hürriyet    Vakfı    Yay.,    İstanbul,    1986,    s.    229.) 417b) İlk Müslümanlar arasındaki çatışmalar (Emevi – Ehl-i Beyt ayrışması) ve bu çatışmalarla ilgili anlatımlar, c) Emevilerin, Arap olmayan Müslüman toplumlarla ilgili mevali (köle) yaklaşımı, d) Arap olmayan Müslüman toplulukların, Emevilerle mücadelelerinde Ehl-i Beyt’in ve bu soydan gelenlerin yanında yer almaları, e) Anadolu’da ve Anadolu’nun dışında İslam’dan önce var olan Hıristiyanlık, Yahudilik, Zerdüştlük, Maniheizm, Mazdeizm, Şamanizm ve Budizm dinleri, f ) Savaşlar başta olmak üzere, döneme ait siyasi ve sosyal gelişmeler ile  g) Anadolu’nun coğrafi koşullarıdır. Bu faktörleri, yaşatılabilir bir teoloji ve sosyal bütünlük meydana getirebilecek şekilde bir araya getiren, sistemleşmiş bir yapıya dönüşmesini sağlayan ana dinamik etken ise, Anadolu üzerinde hakimiyet kurmak için kıyasıya mücadele eden Safevi Devleti ile Osmanlı İmparatorluğu’nun, bu siyasi rekabeti inanç ekseninde (İslam’ın iki farklı yorumunu temsil eden orduların savaşı olarak)  yürütmeleridir.42 Sözlü gelenekle varlığını sürdüren Aleviliğin menkıbe ve söylencelerde, farklı dinlere ait olduğu tespit edilmiş birçok inanç motifi mevcuttur. Bu inanç motiflerini aidiyetine göre gruplayan Ahmet Yaşar Ocak’a göre, “Tabiat kültleri ile alakalı sadece on dört motife karşılık otuz dört Şamanizm, kırk sekiz uzak doğu ve İran dinleri ile ilgili motif mevcuttur.” Kutab-ı Mukaddes kaynaklı motifler ise kırk altı tanedir. Toplam miktarın yüz kırk beş olduğuna bakılırsa Alevilik, % 10’u tabiat kültleri, %25’i Şamanizm, %33 ‘ü Uzakdoğu ve İran dilleri (Budizm, Zerdüştlük, Manihaizm, Mazdeizm), %32’si Kitab- ı Mukaddes menşeli motifler olmak üzere farklı dinlere ait çok sayıdaki (145 motif ) motifin etkileşimi sonucu ortaya çıkmıştır. 43 Ergun, bir manevi kültürün en önemli bileşeni olan inanç sisteminin, başka bir inanç sistemiyle etkileşimiyle ilgili olarak şu tespitlerde bulunmaktadır: “Her sosyal grup, eski inanç sisteminden yeni inanç dünyasına geçerken yüzyıllardır toplumsal hiyerarşisini sağlayan, kendisini bir arada tutan ve kendisi olarak algılanmasına, nitelenmesine sebep olan eski inancını, tamamen kültüründen, hafızasından silip atamaz. Eski inancını bir sistem olarak değil; fakat ondan bazı unsurları, özellikle de yeni inancının kalıplarına çok fazla ters düşmeyen unsurlarını yaşatmaya devam eder. Bu unsurlar, milletin kültür kodlarında var olmaya 42    Mehmet    Yazıcı,    age.,    sh.    533-534;    Bu    faktörlerin    her    birinin    Aleviliğin    oluşum    sürecindeki    işlevleriyle    ilgili    geniş    bir    değerlendirme    için    bkz.    Mehmet    Yazıcı,    age.,    sh.    133-143. 43    A.    Y.    Ocak,    Bektaşî    Menâkıbnâmelerinde    İslam    Öncesi    İnanç    Motifleri,    Enderun    Kitabevi,    İstanbul,    1983,    s.    220.    418devam ederler ve yeni inanç kalıplarıyla karışmış bir vaziyette halkın kültüründe ve hayatında belirleyicilik rolünü oynarlar.”44 Bir antropoloğun bu konudaki tespiti ve buna gösterdiği örnek ise şöyledir: “Sürekli taraftar toplayan İslam gibi dinlerin yayılması ve görünür başarısı belirli bir yerle sınırlı inanç sistemlerinin yerine daha girişken dünya dinlerinin geçmekte olduğu izlenimi bırakabilir. Bugün Santiago Nuyoo Mixeclerinin büyük bölümü kendilerini Hıristiyan olarak nitelendirmekte ve ruhsal konularda rehberlik için bölge kilisesine başvurmakta. Ancak, yüzlerce yıldır Katolik Kilisesi personeli tarafından Hıristiyanlığa çekilmeye çalışılmalarına karşın, Mixtecler şaşırtıcı derecede gelenekselden uzak bir Katoliklik anlayışı sergilemektedirler. Örneğin, Katolik rahiplerin “dünyanın ışığı” biçimindeki betimlemeleri İsa, Mixtecler ve diğer Meksika ve Orta Amerika halkları tarafından Güneş’le özdeşleştirilmektedir. Güneş bu bölgede, ışık ve ısının tüm dünyaya yayılabilmesi için kendisini feda etmiş bir antik tanrıdır; Güneş sabah yeniden doğmak üzere gece batarken her gün tekrarladığı ölümüne gitmektedir. Mixtecler de, sonuçta İsa’nın Ölümü’nü kendi fikirlerine oturtmuşlar, her iki olaya da daha büyük bir anlam kazandırmışlardır. Bu nedenle, İsa’nın doğduğu yer olan Beytlehem’i doğuya, İsa’nın öldüğü yer olan Kudüs’ü de Güneş’in battığı yer olan batıya yerleştirmektedirler. Bir inancı bu şekilde bir başka inanç açısından yeniden değerlendirmek apayrı inanç sistemlerinin ortaya çıkacağı düzeyde gelişebilir. Bu tür inançlar bir zamanlar antropologlar tarafından ‘bağdaştırmacı’ olarak nitelendirilirdi.”45 Alevilerin Türkiye’de Yaşadıkları Yerler ve Nüfusu Kendilerini Alevi kimliğiyle tanımlayan toplulukların Türkiye’de yaygın olarak yaşadığı yerler ve nüfuslarıyla ilgili olarak literatürde farklı görüşler yar almaktadır. İlk dönem araştırmacılardan Gölpınarlı’nın 1970’lerin başındaki tespitine göre Kızıl-başlar (Aleviler) Türkiye’de yoğun olarak “Edirne ve Kırklareli kırlarında (daha ziyade Simavna kadısı oğlu Badr al-Din sufileri), Dobruca ve Deliorman’da, Eskişehir ovasında, İzmir’de Narlı-Dere havzasında, Sivas, Çorum, Mecid-Özü, Sungurlu, İskilip, Divrik, Tunceli, Malatya, Erzincan, Erzurum havalisinde, Balıesir ovasında, Antalya ve Hatay taraflarında bulunurlar.” 46 44    P.    Ergun,    Türk    Kültüründe    Ağaç    Kültü,    Atatürk    Kültür    Merkezi    Başkanlığı    Yay.,    Ankara,    2004,    s.    391.    45    John    Monaghan    ve    Peter    Just,    Sosyal    ve    Kültürel    Antropoloji,    Dost    Kitabevi    Yayınları,    Ankara,    2000,    s.    169-172. 46    A.    Gölpınarlı,    “Kızıl-baş”,    İA,    cilt    6,    MEB    Yay.,    İstanbul,    1967,    s.    795;    Ayrıca,    Alevi    yazar    Cemal    Şener’in    bu    konudaki    görüşleri    için    bkz.    Cemal    Şener    www.karacaahmet.com/yazar/248cemal-sener-sorularla-alevilerin-guncel-sorunlari.html,    31    Mart    2010.        419Gökçe ise, “Türkiye nüfusunun yaklaşık beşte birinin Alevi olduğu tahmin edilmektedir.”47 tespitinde bulunuyor ve Alevilerin 9-13 milyonun Türk Alevi,48 2-3 milyonun da Kürt Alevi49 olduğunu belirtiyor. Kaynaklara göre, Türkiye’de en az 8 milyon, en fazla 20 milyon50 Alevi vardır. Görüldüğü gibi, rakamlar arasındaki büyük fark, Türkiye’deki Alevilerin nüfusuyla ilgili kesin bilgilere ancak resmi bir nüfus sayımı ile ulaşılabileceğini ve sayım yapılana kadar bu konudaki spekülasyonların devam edeceğini göstermektedir. Zazaların aksine Aleviler arasında dil birliği olmadığı gibi etnik farklılıklar da vardır. Etnik yapılarına göre Aleviler dört gruba ayrılır. Bunlar: Türk, Kürt, Arap ve Zaza Alevilerdir. Ünal’ın tespitine göre, “Anadolu Alevilerinin konuştukları dilden hareket edildiğinde ise, Alevilerin dört farklı gruptan oluştuğu görülmektedir. 1. Azerbaycan Türkçesi konuşanlar: Bunların inancı İran’daki Şiilere çok yakındır. Ekseriyeti Kars ve Iğdır’da yaşarlar. 2. Arapça konuşan Aleviler: Arap olarak sözü edilen bu grup Suriye’deki Alevi (Nusayri) cemaatinin unsurudur. Bunların bir kısmı Anadolu’da Mersin, Adana, Antalya civarında yaşamaktadır. 3. Türkçe konuşan Aleviler: Anadolu’da etkili bir gruptur. Etnik ve dilsel bakımdan Türk (Türkmen) olmakla birlikte, Alevilik bilincini bu grup taşır. 4. Kürtçe’nin Dımıli ve Kurmanci lehçelerini konuşan Kürt Alevileri: Bunların sayıları oldukça yüksektir. Türkiye’deki Kürtlerin % 25’den fazlası Alevi Kürtleri teşkil eder.”51  Ünal, bir çok yazarın yaptığı gibi, Zazaları Kürtlerle birlikte ele almakta ve Zazaların konuştuğu dili Dımıli ve Dimiliyi de Kürtçenin bir lehçesi olarak göstermektedir.    47    B.    Gökçe,    Türkiye’nin    Toplumsal    Yapısı    ve    Toplumsal    Kurumları,    Savaş    Yay.,    (2.    baskı)    Ankara    2004,    s.    270. 48    B.    Gökçe,    age,    s.    266. 49    B.    Gökçe,    age,    s.    267    50    Alevilerin    Türkiye’deki    nüfusun    20    milyon    olduğu    sık    sık    dile    getirilmektedir.    Bu    rakam    ilk    kez,    farklı    kesimlerden    aydınların    katkısıyla    hazırlanan    ve    yazar,    akademisyen,    sanatçı,    gazeteci,    avukat,    sivil    toplum    örgütü    temsilcisi    19    kişinin    imzasıyla    yayınlanan    Alevilik    Bildirisi’nde    yer    aldı.    Bu    bildiride,    Alevilerin    Türkiye’deki    nüfusunun    20    milyon    olduğu    altı    kez    vurgulanmaktadır.    Daha    sonraki    yıllarda    çeşitli    vesilelerle    kullanılan    “Alevilerin    nüfusu    20    milyondur”    söyleminin    kaynağı    bu    bildiridir.    Bildirinin    tam    metni    için    bkz.    (R.    Rıza,    Öz    Kaynaklarına    Göre    Alevilik,    Anadolu    Kültürü    Yay.,    İstanbul,    1990,    sh.    295-301) 51    Hasan    Ünal,    Geçmişten    Günümüze    Değişik    Din    ve    Mezheplere    İnanan    Kürtler    ve    Yaşadıkları    Yönetim    Düzenleri,    Kalan    Yayınları,    Ankara,    2006,    s.    71. 4205. Zazalar – Alevilik: Yukarıda, bazı özellikleri verilen Zazalarla Aleviliğin ilişkisi, Mantık ilmindeki “kavramlar arası ilişkiler” ve “aklın/mantığın ilkeleri”ne göre değerlendirilecektir. Zazalar – Alevilik ilişkisiyle ilgili bu nitelikteki bir değerlendirme ile varılan sonuçlar,  Alevilikle ilgili diğer milliyetçi yaklaşımlar için de genellenebilir. Zazaların bir kısmı Alevi, Alevilerin de bazıları Zaza olduğu için, Zazalar  – Alevilik ilişkisi, “kavramlar arası ilişkiler”e göre, “İki kavramdan her biri diğerinin bazı fertlerini içine alırsa aralarında eksik - girişimlik vardır” ilişkisine örnek olacak niteliktedir. Zazalar ile Alevilik arasındaki bu eksik girişimlilik ilişkisi  Bazı Aleviler Zazadır Bazı Zazalar Alevidir şeklinde gösterilebilir. Bu da, Zazalar ile Alevilik kavramlarından birinin diğerine indirgenemeyeceğini gösteriyor. Şayet, Zazalar – Alevilik kavramları birbirlerine indirgenebilseydi aralarındaki ilişki, “iki kavramın her biri diğerinin bütün fertlerini karşılarsa aralarında eşitlik (müsavat) vardır.” şeklinde olması gerekiyordu. O zaman da bu ilişki Her Zaza Alevilidir Her Alevi Zazadır  şeklinde gösterilebilirdi. Kavramlar arası ilişkilere göre aralarında, “eşitlik” değil, “eksik girişimlilik” olduğu saptanan Zazalar -Alevilik değişkenlerinin ilişkisi Mantık İlkelerine göre ele alındığında ise, bu iki değişken arasındaki ilişkinin, “kendi olan ve kendinden başka herhangi bir şey olmayan” ( “A, A’dır” ) Özdeşlik (Aynılık) ilkesine uygun olmadığı görülüyor. Çünkü, mantığın bu ilkesinde, iki kavramdan “Biri için söylenebilecek her şey diğeri için de söylenebilirse, o iki şey özdeş olur.”52 Örneğin a = b. “Şu açık ki, “a” ve “b” özdeş olursa, her önermede “a” sembolünün yerine “b” sembolünü geçirerek, önermenin doğruluk değerini koruyabiliriz.”53 Buna göre, Alevilik ile Zazalığın birbirine indirgenebilmeleri için, Alevilik = Zazalık önermesinin, a=b denklemini her durumda doğrulanması gerekmektedir. Fakat bunu; konuşulan dil, inanç, yaşanan coğrafya ve en önemlisi de ortak dayanışma duygusu olup olmadığı değişkenleriyle doğrulamak mümkün değildir. Bu sonuç, Zazalar - Alevilik ilişkisinde “eşitlik” değil, “eksik girişimlilik” olduğunu göstermektedir.   52    Dan    Cryan,    Sharron    Shatil,    Bill    Mayblin,    çev.    Nurettin    Elhüseyni,    Mantık    -    Düşünmenin    Sanatını    Anlamak    İçin    Çizgibilim,    NTV    Yayınları,    İstanbul,    2010,    s.    10.    53    Dan    Cryan,    Sharron    Shatil,    Bill    Mayblin,    age.,    s.    11. 421Zazalar – Alevilik ilişkisi, Mantık ilminin kavramlar arası ilişkiler ve mantık ilkeleri ile tahlil edildiğinde aralarında “eksik girişimlilik” olduğu, buna karşılık “eşitlik” ve “özdeşlik” ilişkisinin olmadığı sonuçları ortaya çıktı. Bu da, Zazalar – Alevi değişkenlerinden birinin diğerine indirgenemeyeceği sonucunu ortaya koymaktadır.  Zazalar ile Alevilik değişkenleri arasındaki başlıca farklılıklar ise bir tabloda şöyle gösterilebilir:  Alevilik Zazalar-    Alevilik    bir    inanç    sistemidir.    -    Dar    bir    coğrafi    alanla    sınırlı    değildir.-    Dil    birliği    yok;    farklı    Alevi    gruplar    farklı    diller    konuşmaktadırlar.-    İnanç    birliği    var.-    Ortak    tehlike    algılaması    var.-    Alevilik    inancı    merkezli    kuvvetli    bir    ortak    dayanışma    duysusu    var.    -    Zazalar,    Türkiye’nin    doğusunda    yaşayan    ve    aynı    dili    (Zazaca)    konuşan    bir    topluluktur.    -    Dar    bir    coğrafi    alanla    sınırlıdır.-    Dil    birliği    mevcuttur;    Zazaca    ortak    dildir.-    İnanç    birliği    yoktur.-    Ortak    tehlike    algısı    yok.-    Ortak    bir    dayanışma    duygusu    yok. Aleviliğin Zazalığa indirgenemediği anlaşıldığı gibi, Aleviliğin Zazalar arasında doğduğu savı da doğrulanamamaktadır. Etnik yapıların zorunlu şartı kabul edilen veya ön planda olan dayanışma duygusu da Alevi ve Sünni Zazalar arasında mevcut değildir. Buna karşılık, Alevilik ortak paydası zemininde Alevi Zazalar ile Türk veya Kürt Aleviler arasında ortak bir dayanışma duygusu vardır. Bu da, Alevilik örneğin de görüldüğü gibi, Anadolu’da ortak dayanışma duygusunun, batı kaynaklı milliyetçi yaklaşımların öncülerinin ileri sürdüğü gibi etnik değil, inanç temelli olduğunu göstermektedir.  SONUÇ Zazalar ve Alevilik değişkenleri arasındaki ilişki etnik grup ile inanç sistemi ilişkisidir. Çünkü, Zaza sözcüğüyle bir etnik grup, Alevilikle de bir inanç sistemi dile getirilmektedir. Bu etnik ve inanç grubu arasındaki ilişki şöyle formüle edilebilir: ne Zazaların tamamı Alevidir, ne de Alevilerin tamamı Zaza’dır. Buna karşılık, Zazaların bir kısmı Aleviyken, diğer kısmı Alevi olmadığı gibi Zaza olmayan aleviler (Türk, Kürt, Arap) de vardır. Bu da, Aleviliğin, farklı etnik grupların bir bölümünün ortak inancı olduğunu ortaya koymaktadır. Alevilik bir inanç sistemidir ve bu inanç sistemi, farklı dinlerin ve bu dinlere ait çeşitli kültlerin katkısıyla yapılaşmış bir bütün olarak meydana gelmiştir. 422Geleneksel Alevilik, diğer geleneksel öğretiler gibi, insanın (muhatabının) aklından çok kalbine hitap eden bir inanç sistemidir. Bundan dolayı, Alevilik geniş bir coğrafyada farklı etnik gruplar tarafından kabul edilmiştir. Modern dönemin ürünü olan milliyetçi yaklaşımlar ise, Alevilik üzerindeki rekabetlerini, kendi etnik gruplarına mensup Alevileri ve onların Alevilik inancı içindeki İslam öncesi inançlarına ait öğeleri ön plana çıkararak savlarını doğrulamaya çalışmaktadırlar. Bu yaklaşımlar, bir inanç sistemi olarak Aleviliğin yapılaşmış bütününü anlamada yeterli olmadığı gibi Alevilik konusunda kavram kargaşası, tanım çeşitliliği ve kafa karışıklığının yaşanmasına neden olmaktadırlar. Çünkü, Alevilikle ilgili milliyetçi yaklaşımlar, geleneksel bir olgu olan Aleviliği geleneksel bağlamı içinde ele almak yerine, modern döneme ait olan milliyetçi bir bakışla ele almaktadırlar. Önemli olan bir diğer nokta ise, Alevilik inancının içinde şekillendiği Anadolu’da, modern döneme kadar, tarih boyunca siyasi mücadeleler dahil, sosyal ilişkiler inanç ekseninde yürütülmüştür. Tarih, Anadolu’ya egemen olmak ve dolayısıyla Ortadoğu siyasetini de kontrol etmek isteyen devletlerin birbirleriyle yaptıkları sayısız savaşları nakletmektedir. Buna Kadeş Antlaşması ile sonuçlanan Hitit ve Mısır savaşları; Bizans – İran, Yunan – İran savaşları birer örnek olarak verilebilir.54 Aleviliğin Milliyetçi yaklaşımlarla anlaşılamayacağını ve bir etnik yapıya indirgenemeyeceğini gösteren diğer argümanlar ise şöyle sıralanabilir: Birincisi Aleviliğin belli bir etnik grupla sınırlandırılamayacağını savunan görüşlere55, ikincisi, Alevilerin farklı etnik kökenlere sahip olduğunu gösteren saha araştırmaları56, üçüncüsü, Alevi deyişlerinde/nefeslerinde ve gülbanglarında inanç merkezli bir hiyerarşinin olması57, dördüncüsü,  Alevilerin çocuklarına isim seçme ve ad koyma tercihlerinde, herhangi bir etnik grupla özdeşleşmiş isimler yerine, inançla ilgili isimleri tercih ettiklerinin tespit edilmiş olması.58 54    Hüseyin    Hatemi,    “Alevi    –    Sunni    Çatışması    Dini    Değil    Siyasi”,    Dünya    Dergisi,    Sayı.    5,    s.    34. 55    İbrahim    Bahadır,    agm.,    sh.193-194;    Hüseyin    Ağuiçenoğlu,    “Alevilik    Örneğinde    İnenç-Etnik    Kimlik    İlişkisi    Üzerine    Yapılan    Tartışmalara    Kısa    Bir    Bakış”,    Derleyen,    Şükrü    Aslan,    Herkesin    Bildiği    Sır,    İletişim    Yayınları,    İstanbul,    2010,    sh.    119    -    137;    P.    A.    Andrews,    age.,    (1992),    72-73;    İ.    Engin,    Akçaeniş    Tahtacılarında    Dinin    ve    Dini    Örgütlenmenin    Günlük    Yaşama    Etkisi,    H.    Ü.,    Sos.    Bil.    Ens.,    Antropoloji    Bölümü    yayınlanmamış    Doktora    Tezi,    Ankara,    1993,    s.15. 56    Yalnızca    Türkiye’deki    Alevilerin    etnik    ve    inanç    açısından    dağılımları    için    bkz.    A.    Aktaş,    “Kent    Ortamında    Alevilerin    Kendilerini    Tanımlama    Biçimleri    ve    İnanç    Ritüellerini    Uygulama    Sıklıklarının    Sosyolojik    Açıdan    Değerlendirilmesi”,    Türk    Kültürü    ve    Hacı    Bektaş    Veli    Sempozyumu,    (22-24    Ekim    1998),    I.    Türk    Kültürü    ve    Hacı    Bektaş    Veli    Sempozyumu    Bildirileri,    G.Ü.Türk    Kültürü    ve    Hacı    Bektaş    Veli    Araştırma    Merkezi    Yay.,    Ankara,    1999,    sh    460-461,    sh    460-461. 57    Mehmet    Yazıcı,    Alevilik    Alevi    Deyişlerinin    ve    Gülbanglarının    Sosyolojik    Analizi,    Çıra    Yayınları,    İstanbul,    2011. 58    Mehmet    Yazıcı,    “Kacalcık    Köyü    Örneğinde    Alevilerde    İsim    Seç    ve    Ad    Koyma    Geleneği”,Akademik    Araştırmalar    Dergisi,    Kasım    2011    –    Ocak    2012,    Yıl:    13,    Sayı:    51,    sh.    157    –    175. 423Milliyetçi yaklaşımların Alevilikle ilgili iddiaları olgunun gerçekliğiyle çeliştiği için ilkeleriyle de doğrulanamamaktadır. Zaza – Alevilik ilişkisi üzerine yapılan bu değerlendirmeler ve varılan sonuçlar, modern batı kaynaklı milliyetçilik bakışıyla Alevilikle ilgili söylem geliştiren ve bu konuda bir rekabet içinde oldukları belirtilen Türk ve Kürt milliyetçilerin söylemleri için de genellenebilir niteliktedir. KAYNAKÇA A.    Tayyar    Önder,    Türkiye’nin Etnik Yapısı: Halkımızın Kökenleri ve Gerçekler,    Kripto    Yay.,    Ankara    2008    A.    Yaşar    Ocak,    Bektaşî Menâkıbnâmelerinde İslam Öncesi İnanç Motifleri,    Enderun    Kitabevi,    İstanbul,    1983 Abdülbaki    Gölpınarlı,    “Kızıl-baş”,    İA,    cilt    6,    MEB    Yay.,    İstanbul,    1967 Ali    Aktaş,    “Kent Ortamında Alevilerin Kendilerini Tanımlama Biçimleri ve İnanç Ritüellerini Uygulama Sıklıklarının Sosyolojik Açıdan Değerlendirilmesi”,    Türk    Kültürü    ve    Hacı    Bektaş    Veli    Sempozyumu,    (22-24    Ekim    1998),    I.    Türk    Kültürü    ve    Hacı    Bektaş    Veli    Sempozyumu    Bildirileri,    G.Ü.Türk    Kültürü    ve    Hacı    Bektaş    Veli    Araştırma    Merkezi    Yay.,    Ankara,    1999. Alican    Baytekin,    Öteki Aleviler Şare Ma,    Ekokitaplığı    Yay.,    İstanbul,    2004 Anthony    Giddens, Modernliğin Sonuçları,    çev.    Ersin    Kuşdil,    Ayrınyı    Yay.,    İstanbul,    2004;    Baha    Said    Bey,    Türkiye’de Alevi –Bektaşi, Ahi ve Nusayri Zümreler,    haz.    İ.    Görkem,    Kültür    Bakanlığı    Yay.,    Ankara,    2000. Birsen    Gökçe,    Türkiye’nin Toplumsal Yapısı ve Toplumsal Kurumları,    Savaş    Yay.,    (2.    baskı)    Ankara    2004. Cemal    Şener    www.karacaahmet.com/yazar/248-cemal-sener-sorularla-alevilerin-guncelsorunlari.html,    31    Mart    2010.    Cemal    Şener,    Aleviler’in Etnik Kimliği Aleviler Kürt mü? Türk mü?,    Etik    Yay.,    İstanbul,    2002 Cemşid    Bender,    12 İmam ve Alevilik,    Berfin    Yay.,    İstanbul,    1993. Cemşid    Bender,    Kürt Uygarlığında Alevilik,    Kaynak    Yay.,    İstanbul,    1993 Dan    Cryan,    Sharron    Shatil,    Bill    Mayblin,    Mantık - Düşünmenin Sanatını Anlamak İçin Çizgibilim çev.    Nurettin    Elhüseyni,    ,    NTV    Yayınları,    İstanbul,    2010 Doğan    Avcıoğlu,    Türklerin Tarihi,    Beşinci    Kitap,Tekin    Yay.,    İstanbul,    1984. Ebubekir    Sifil,    “İslam’ı Moderniteye Uydurmak Yanlış”,    Röportaj,    Merve    Sena    Kılıç,    Yeni    Şafak    Gazetesi,    Pazar    Eki,    22.01.2012. Etem    Xemgin,    Aleviliğin Kökenindeki,    Mazda    İnancı    ve    Zerdüşt    Öğretisi,    Berfin    Yay.,    (2.    bask),    İstanbul,    1998 Etem    Xemgin,    İslamiyet ve Alevilik,    Doz    Yay.,    İstanbul,    2005 Fuad    Köprülü,    Türk edebiyatında İlk Mutasavvıflar,    2.    basım,    DİB    Yay.,    Ankara,    1966 Göktan    Ay,    Folklora Giriş,    İTÜ    TMDKMD    Yay.,    İstanbul,    1990 Hasan    Bülent    Kahraman,    Postmodernite ile Modernite Arasında Türkiye,    Agorakitaplığı    Yay.,    İstanbul,    2007.    424Hasan    Reşit    Tankut,    Zazalar Üzerine Sosyolojik Tetkikler,    Kalan    Yayınları,    Ankara,    2000. Hasan    Ünal,    Geçmişten Günümüze Değişik Din ve Mezheplere İnanan Kürtler ve Yaşadıkları Yönet im Düzenleri,    Kalan    Yayınları,    Ankara,    2006. http://www.zazaki.de/ Hüseyin    Ağuiçenoğlu,    “Alevilik Örneğinde İnanç-Etnik Kimlik İlişkisi Üzerine Yapılan Tartışmalara Kısa Bir Bakış”,    Derleyen    Şükrü    Aslan,    Herkesin    Bildiği    Sır:    Dersim,    İletişim    Yay.,    İstanbul,    2010.        Hüseyin    Hatemi,    “Alevi – Sunni Çatışması Dini Değil Siyasi”,    Dünya    Dergisi,    Sayı.    5. İbrahim    Bahadır,    “Aleviliğe Milliyetçi Yaklaşımlar ve Aleviler Üzerindeki Etkileri”,    haz.    İ.    Bahadır,    Bilgi    Toplumunda    Alevilik,    Bielefeld    AKM    Yay.,    Ankara,    2003. İbrahim    Kafesoğlu,    Türk Milli Kültürü,    Boğaziçi    Yay.,    İstanbul,    1984. İdris    Demirel,    “Dünyanın Kapitalist-Dünyalaşması ve Avrupa Merkezci Sosyal Bilimler”,    Hiyerarşi    Bilim    Kültürel    ve    Sanat    Dergisi,    yıl,    01/2012. İsmail    Engin,    Akçaeniş Tahtacılarında Dinin ve Dini Örgütlenmenin Günlük Yaşama Etkisi,    H.    Ü.,    Sos.    Bil.    Ens.,    Antropoloji    Bölümü    yayınlanmamış    Doktora    Tezi,    Ankara,    1993. John    Monaghan    ve    Peter    Just,    Sosyal ve Kültürel Antropoloji,    Dost    Kitabevi    Yayınları,    Ankara,    2000. İbrahim    Kafesoğlu, Eski Türk Dini,    Kültür    Bakanlığı    Yay.,    Ankara,    1980.    Karın    Vorhoff,    “Türkiye’de Alevilik ve Bektaşilikle İlgili Akademik ve Gazetecilik Nitelikli Yayınlar”, T.    Olsson    v.d.,    Alevi    Kimliği,    çev:    Kurt    ve    Torun,    Tarih    Vakfı    Yurt    Yay.,    İstanbul,    1999.    Max    Weber,    Sosyoloji Yazıları,    çev.    T.    Parla,    Hürriyet    Vakfı    Yay.,    İstanbul,    1986 Mehmet    Eröz,    Türkiye’de Alevilik ve Bektaşilik,    Kültür    Bakanlığı    Yay.,    Ankara,    1990. Mehmet    Eröz,    Yörükler,    İstanbul    Türk    Dünyası    Araştırmaları    Vakfı    Yay.,    İstanbul,    1991. Mehmet    Yazıcı,    “Kacalcık Köyü Örneğinde Alevilerde İsim Seç ve Ad Koyma Geleneği”,Akademik    Araştırmalar    Dergisi,    Kasım    2011    –    Ocak    2012,    Yıl:    13,    Sayı:    51. Mehmet    Yazıcı,    Alevilik/Alevi Deyişlerinin ve Gülbanglarının Sosyolojik Analizi,    Çıra    Yay.,    İstanbul,    2011. Mircea    Eliade,    Şamanizm,    çev.    Birkan    İ.,    İmge    Yay.,    İstanbul,    1999.    Nazmi    Sevgen, Zazalar ve Kızılbaşlar,    Kalan    Yayınları,    Ankara,    1999. Nermin    Abadan-Unat,    “Sosyal Bilimlerde Yeni Gelişmeler: Modernizm-Postmodernizm”,    Toplum    ve    Bilim    Dergisi,    Sayı,    48/49,    Kış-Bahar    1990. Oral Sander, Siyasi Tarih İlkçağdan 1918’e,    İmge    Kitabevi    Yayınları,    Ankara,    2011. Orhan    Türkdoğan,    Alevi-Bektaşi Kimliği,    Timaş    Yay.,    İstanbul,    1995 Pervin    Ergun,    Türk Kültüründe Ağaç Kültü,    Atatürk    Kültür    Merkezi    Başkanlığı    Yay.,    Ankara,    2004 Rıza    Rıza,    Öz Kaynaklarına Göre Alevilik,    Anadolu    Kültürü    Yay.,    İstanbul,    1990 Rıza    Zelyut,    Türk Müslümanlığı Anadolu Aleviliğinin Kültürel Kökenleri,    Kripto    Yay.,    Ankara,    2009 Seyfi    Cengiz,    Dersim’in Etnik Kökeni Dımlı - Deylem Kuramı (2), http://www.dersim.dk/new_ page_2.htm;    Süleyman    Uludağ,    “Müzakereler”,    Tarih    ve    Kültürel    Boyutlarıyla    Türkiye’de    Aleviler    Bektaşiler    ve    Nuseyriler,    Ensar    Neşriyat,    İstanbul    1999.

Paylaş